Yazar: <span>admin</span>

Obsesif Kompulsif Bozukluk

Obsesif kompulsif bozukluk çok yaygın görünen ve insanların yaşamını ciddi ölçüde etkileyen bir rahatsızlıktır. Görülme oranı kadınlarda biraz daha fazla olmakla beraber, kadın ve erkeklerde birbirine yakın düzeyde görülmektedir. Osesyonların %21’i ortalama 10-15 yaş aralığında başlar. Erkeklerde başlama yaşı yaklaşık 10-13 yaş aralığındayken, kadınlarda biraz daha geç bir dönemde 20-24 yaş aralığında başlamaktadır. Obsesyonların yaklaşık %29’unun ise 7 yaş öncesinde başladığı görülmüştür.

Obsesyon zihne istenmeden gelen, kişiyi sıkıntıya sokan, yineleyici ve sürekli düşünceler, dürtüler ya da düşlemlerdir. Kompulsiyon ise kişinin kendisini kaygılandıran bu yineleyici düşünce ve dürtüleri ortadan kaldırmak için yaptığı rahatlatıcı davranışlar ya da zihinsel eylemlerdir. Hatta obsesif kişi kendini sıkıntıya sokan yineleyici düşünce ve dürtüler aklına gelmesin diye tedbirler almak için hatırlatıcı durumlardan kaçınma gibi davranışlar sergileyebilir.

Kişi kendini sıkıntıya sokan düşünce ve dürtülerle gün içerisinde büyük bir zaman kaybeder. Kompulsiyonlar, kişinin obsesyonlarının devam etmesini sağlayan ana etmenlerdir. Kişi obsesyonun sıkıntısını bertaraf edebilmek ve kendisini rahatlatmak için kompulsiyonlar yoluyla tedbir aldıkça hissettiği sıkıntı hafifler. Ancak dürtülerine kulak vererek kendini rahatlattığı müddetçe obsesyonu ile gerçekte hiçbir zaman yüzleşmez. Tam aksine aklına gelmesin diye yaptığı davranışlar obsesyonları daha da besler, sıklaştırır ve şiddetli hale getirir. Bu nedenle rahatsızlık yıllar boyu sürmeye devam eder.

Depresyon Tedavisi ve Bilişsel Davranışçı Terapi

Depresyona girmiş hasta, kendini yiyip bitiren dertler yığının altında kalmış bir haldedir. Geçmiş deneyimler, fizyolojik problemler, çevresel stresörler ve kişisel özellikler gibi pek çok unsur psikolojik süreçlerine etki etmektedir. Bu süreçte kişinin ya üzerindeki buhrandan kurtulmak için az da olsa ümit sahibi olduğunu veya öz kaynaklarına güveni azaldığı için kendinde mücadele gücünü bulamadığını, belki de olası değişimlerden kaçındığını görebiliriz.

Bilişsel Davranışçı Terapi açısından durumu kısaca değerlendirecek olursak, bir depresyon hastasının düşünme biçimi ‘kognitif üçlü’ adı verilen üç ayrı alan hakkında bilişsel çarpıtmalar içermektedir. Bu alanlar kişinin kendine yönelik olumsuz düşünceleri, kişinin çevreyle ve kendi deneyimleriyle ilgili olumsuz düşünceleri ve gelecek ile ilgili olumsuz düşünceleri şeklinde sıralanabilir. Negatif düşünceleri öylesine yoğundur ki, kişinin ruh hali ve motivasyonu bundan oldukça etkilenmiş haldedir.

Depresif süreçte altta yatan kişiye özel değersizlik, çaresizlik, yetersiz hissetmek gibi gizli bilişsel şemalar son derece aktive olurlar. Kişi, olayları değerlendirirken olumsuzu seçmeye yönelik zihinsel bir filtreleme kullanır. Kişinin depresyon belirtileri giderek belirginleşmeye başlar. Kişinin başarısızlığa mahkum olduğuna dair kuvvetli inancı, kendisine yararlı olacak bir harekette bulunsa da işe yaramayacağını düşünmesine ve eylemlerinin gittikçe azalmasına neden olur. Negatif düşüncelerinin yoğunluğundan kurtulamayan birey bir taraftan yaşamındaki eylemleri azaltırken, diğer yandan halen devam ettirdiği eylemlerden de gerekli hazzı alamadığından iyice geri çekilir. Eylemde bulunmak mutsuzluğa neden olduğu için hasta yaşam enerjisini daha tasarruflu kullanabilmek adına adeta ekonomik bir moda geçerek eylemsiz kalır ve mutsuzluğunu yaşamaya devam eder.

Bilişsel Davranışçı Terapi, araştırmacı bir psikoterapi modelidir. Depresyon tedavisinde hastanın depresif sürece nasıl girdiği işbirliği içinde çalışılarak ele alınır. Hastanın eylemsizliğine müdahale edilerek uyum sağlayabileceği ölçüde basit aktivitelerle yavaş yavaş hayatın içine tekrar katılması hedeflenir. Psikoterapi süresince hasta yavaş yavaş kendini depresyona sokan olayla ilgili olumsuz düşüncelerin hayatını ne ölçüde işgal ettiğinin farkına varır. Sıkıntılı olaylar hakkında tekrar tekrar düşünmeyle olaya yüklenen anlamların nasıl çarpıtıldığı,  yaşamını İşgal eden negatif düşüncelere karşı mesafe alma ve düşünce defüzyonu gibi konular psikoterapinin önemli noktalarıdır. En önemli hedef hastanın terapi sonrasında depresyon belirtileri tekrarladığında bunu fark edebilmesi ve öğrendiği tekniklerle adete kendi kendisinin terapistliğini yaparak depresif döngüleri tekrar etmemesidir.

Anksiyete (Kaygı-Bunaltı) Nedir?

Anksiyete herkes tarafından bilinen, yaşam boyu çeşitli durumlar karşısında hissedilen bir duygudur. Örneğin gece tek başına karanlık bir sokakta yürürken, çok önemli bir toplantıya geç kalındığında, yanı başında birinin suç işlemesi gibi tehlikeli durumlar karşısında kişi çoğunlukla anksiyete duygusuna kapılır. Bu duygunun yoğunluğu ve şiddeti kişide bir takım fiziksel belirtilerin sürece eşlik etmesine sebebiyet verebilir. Bunlar uyuşma, bulanık görme, nefes alamama, çarpıntı, kaslarda gerginlik gibi çeşitli duyumlar olabilir. Bedenindeki değişikliklerin nedenini anlamayan kişi bu tablo karşısında daha da dehşete kapılarak panik atak geçirebilir.

Anksiyete kişinin tehdit-tehlike algısı karşısında otomatik olarak verdiği doğal tepkidir. Yaklaşık 200.000 yıllık insanlık tarihi boyunca insanlar, tabiat şartlarının olumsuz etkileri karşısında yaşam mücadelesi vermiştir. Korunaklı, yerleşik bir hayata geçilen son birkaç yüzyılın öncesine kadar yüzbinlerce yıl vahşi hayvanların, çetin doğa koşullarının tehlikeleri karşısında insanlar ya savaşmış ya da bedeninin sınırlarını aşan zorluklar karşısında kaçarak canını kurtarmaya çalışmıştır.

İnsanın hayatta kalabilmesini sağlayan en önemli silah, erken bedensel uyarı sistemidir. Sakin, dingin ve huzurluyken, kasları gevşemiş rahatça nefes alabilen kişinin kendini rahat ve mutlu hissettiği bir anda vücutta homeostasis denilen bir denge hakimdir ve bu durumda parasempatik sinir sistemi aktive haldedir. Tehlike algısı hissedildiği anda vücuttaki homeostasis dengesi bozulur, parasempatik sistem devre dışı kalarak sempatik sistem devreye girer. Sempatik sistem devreye girmesiyle vücutta psikolojik ve bedensel olarak savaşma-kaçma reaksiyonu verilir. Bu durumda kişinin savaşacak gücü varsa tehlikeye karşı savaşır. Savaşmaya gücü yetmiyorsa kaçmayı seçer. Hem savaşacak kadar gücü yok hem de kaçacak kadar zamanı yok ise tehdit karşısında donup kalır.

Günümüzde tabiatla savaşma ihtiyacı minimum düzeye inmiş olan insanın savaş-kaç sistemi daha çok kendi yaşamında tehdit olarak algıladığı olaylar karşısında devreye girmektedir. Tehdit algısı, kaygıyı arttırır. Kaygı arttığında savaş-kaç sistemi devreye giren kişide bir takım psikolojik ve bedensel reaksiyonlar olur. Kan beyinden çekilerek kaslara hücum eder, göz bebekleri büyür, nabız daha çok atar, daha hızlı nefes alıp verilir, kaslarda gerginlik artar. Bedensel ve psikolojik uyarılmanın kişide yarattığı şiddetli gerginlik, sıkıntı ve panik kişinin kaygı yaşadığı duruma daha çok duyarlılık kazanmasına neden olur. Benzer durumla tekrar karşılaştığında kişi önceki yaşantısını tekrar etme eğilimi göstererek daha büyük bir kaygı yaşar.

Kaygı yaşanan durum kişinin buna yönelik inançlar geliştirmesine, yaşadığı sıkıntıyla ilişkili anlamlar yüklemesine ve benzer durumun tekrarlaması karşısında kişinin zihnindeki şemaların çok hızlı bir şekilde aktive olmasına yol açar. Böylece anksiyete çağırışımı yapan minimal işaretler önceden zihinde tanımlanan “tehlikedeyim”, “mutluluğumu bozan ve yaşamımı tehdit eden bir şeyler var” gibi çıkarımlara ulaşır. Tekrarlanan anksiyete ataklarına anksiyete bozukluğu adı verilmektedir.

Ölüm Korkusu

ölüm korkusu ölüm korkusu ölüm korkusu ölüm korkusu ölüm korkusu ölüm korkusu ölüm korkusu ölüm korkusu ölüm korkusu ölüm korkusu ölüm korkusu ölüm korkusu ölüm korkusu ölüm korkusu ölüm korkusu ölüm korkusu ölüm korkusu ölüm korkusu ölüm korkusu ölüm korkusu

Varoluş Kaygısı

varoluş kaygısı

varoluş kaygısıvaroluş kaygısıvaroluş kaygısıvaroluş kaygısıvaroluş kaygısıvaroluş kaygısı

varoluş kaygısı

varoluş kaygısıvaroluş kaygısıvaroluş kaygısıvaroluş kaygısıvaroluş kaygısıvaroluş kaygısı

varoluş kaygısı

varoluş kaygısıvaroluş kaygısıvaroluş kaygısıvaroluş kaygısıvaroluş kaygısıvaroluş kaygısı

varoluş kaygısı

varoluş kaygısıvaroluş kaygısıvaroluş kaygısıvaroluş kaygısıvaroluş kaygısıvaroluş kaygısı

Yaşama Anlam Arayışı

Yaşama Anlam Arayışı v Yaşama Anlam Arayışıdeneme

deneme yazısıdır. deneme yazısıdır.deneme yazısıdır.deneme yazısıdır.deneme yazısıdır.

deneme yazısıdır.deneme yazısıdır.deneme yazısıdır.

deneme yazısıdır. deneme yazısıdır.deneme yazısıdır.deneme yazısıdır.deneme yazısıdır.

deneme yazısıdır.deneme yazısıdır.deneme yazısıdır.

deneme yazısıdır. deneme yazısıdır.deneme yazısıdır.deneme yazısıdır.deneme yazısıdır.

deneme yazısıdır.deneme yazısıdır.deneme yazısıdır.

Small_2Real_Wallpaper_shutterstock_82847521